29 Ocak 2013 Salı

Temple Grandin



Temple Grandin uzun zamandır bizim de çiftlik yönetim sistemlerimizde kendisinden, konferans ve kitaplarından son derece faydalandığımız, otizmi mesleği ile ilgili bir avantaja dönüştüren ve gerçekten hayvancılığa çok fazla katkısı olan olağanüstü bir kişilik.

Kolorado Eyalet Üniversitesi'nde hayvan bilimi profesörü ve aynı zamanda çiftlik ve mezbaha sistemleri tasarıımcısı. Tasarımları ABD, Kanada, Avrupa, Meksika, Avustralya, Yeni Zellanda gibi bir çok ülkede kullanılıyor. Kuzey Amerika'nın yarısı onun besi sığırları için tasarladığı ve "center track restrainer system" adını verdiği sistemi kullanıyor. Sığırlar için tasarladığı kıvrımlı kanal sistemleri dünya çapında kullanılıyor ve çiftlik hayvanlarının davranışları ve bu hayvanların kaçış alanı (flight zone) prensipleri ile ilgili yazıları da, çiftlik hayvanları üzerindeki stresi azaltmaya çalışan bir çok insana yardımcı oluyor.

Sığırların çiftlik içinde bir yerden bir yere topluca götürülmelerine bir çok defa tanık oldum. Genellikle panik içinde yüksek sesle bağırıp koşuştururlar, önde gidenlerden biri bir şeyden ürküp geri dönmek ister ama arkasından panik içinde takip edenler ona çarparlar... sağa sola gitmek ister ama diğerlerinin arasında sıkışırlar. Genellikle arkalarından sopayla dürten, demirlere vuran bağırıp çağıran adamlar vardır. Bu görüntü hep beni rahatsız etmiştir. Temple Grandin'in dediği gibi, onları kesip yememizde bir sorun yok, ama bu tip davranış şeklinden daha iyisini, en azından kendilerine biraz saygı gösterilmesini hak ediyorlar.

Bunun için Temple Grandin'in bir çok önerisi var. Onları korkutan, paniklemelerine sebep olan etkenleri sıfıra indirmemiz gerekiyor. Mesela yüksek sesle bağıran insanlar ve vantilatör gibi makinelerin yüksek sesleri onları çok rahatsız eder. Unutmamalıyız ki onların kulakları bizimkinden çok daha hassas, bizim duyabileceğimizden çok daha düşük frekanstaki sesleri algılayabiliyor. Etraftaki insanlar mutlaka sakin ve sessiz olmalılar.

Sığırların geçtikleri dar koridorların üzerinde mümkün olduğu kadar gölgeler, su birikintileri, sarkan zincirler veya kenara asılmış bezler vs. olmamalı. Bunun için en uygunu duvarların çit şeklinde değil de düz metal levhalardan yapılması. Yürüdükleri zemin ayaklarının kaymamasını sağlayacak şekilde olmalı.

 
Hayvanların geçtiği bu dar koridorlar mümkünse dairesel kıvrımlı olacak şekilde yapılmalı. Bu dairesel yapı sayesinde geldikleri yöne geri döndüklerini düşünüyorlar ve dairesel hareket etme içgüdüleri de tatmin olmuş oluyor, ilerlemekten korkmuyorlar.
İlerlemelerini sağlamak için bir kişinin koridorun yanında durup yavaşça hayvanların gidiş yönünün tersine hareket etmesi yeterli olacaktır. Temple Grandin'in "denge noktası" dediği hayvanın omuz hizasından, kuyruk tarafına doğru geçince o hayvan öne ilerler, kişi o naktadan önde durursa hayvan durur. Tek bir hayvanı ilerletmenin yolu da denge noktasını geçip orada durmaktır, böylece sadece o hayvan ilerler arkasındaki hayvan olduğu yerde durur.


not: alıntıdır.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Dubanın aylar süren yolculuğu


20 metre uzunluğunda, 165 ton ağırlığında, madeni levha, beton ve plastik karışımı bir dubaydı. Yolculuğu 15 ay sürdü. Akıntıların keyfine göre oraya buraya sürüklenerek Pasifik Okyanus’unu aştı ve Amerika’nın Oregon eyaletine kadar geldi. Orada plajın kumları üzerine serilip kaldı. Yola Japonya’dan çıkmıştı. Fukuşima’dan. Onun gibi 3 başka dubanın da olduğu biliniyor. Ama kim bilir neredeler!
Bu davetsiz misafiri şaşkınlıkla karşılayan yetkililerin ilk düşündükleri şey “Acaba radyoaktif mi?” oldu. Yapılan testler dubanın temiz olduğunu gösterdi. Ama bir sürü kaçak yolcusu vardı: 90 değişik tür deniz yaratığı. Denizkestaneleri, denizyıldızları, solucanlar, kurtlar, midyeler, istiridyeler, yosunlar dubaya yapışıp kalmışlar. Hemen hepsi Japonya kıyılarına özgü, ama Oregon’a tamamen yabancı yaratıklar.
Acaba bunların mevcut ekosisteme tepeden inme girişleri ne gibi etkiler yaratacaktı? Benzeri (hatta daha küçük boyutlu) olaylarda yaşanmış olduğu gibi bazı yerel türleri yok etmeyecekler, bazı dönüşümler yaratmayacaklar mıydı? Bir uzman şöyle bir benzetme yaptı: “Bir porselen mağazasının içine bir topu fırlatmışsınız gibi olacak. Elbette bir şeyler kırılıp dökülecek. Ama neler? Kaybolacakların biyolojik değeri ne olacak?”
Bu kaçak yolcuların arasında özellikle ikisi korku yaratıyor: bir yosun türü ile bir çeşit denizyıldızı. Bu ikisi de, çevrelerinde kötü tahribat yapan 100 belalı yaratık listesinde yer alıyor. [Liste Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin (IUCN) 2000 yılında hazırlamış olduğu bir liste.] Sayısız gönüllü, dubaya yapışmış yaratıkları temizleme kampanyası başlattı ve 1,5 tonluk bir çöp çıkarıp yok etti. Yetkililer de dubayı kesip biçip parçalamaya başladılar.

Yararlanılan kaynak: Catherine Vincent, Le Monde, 4.8.2012

Go Vegan!

Hulk Ekmek!

Devletin GDO'su halkın ekmeğinde

YURT, devletin depolarında saklanan yüzbinlerce ton GDO'lu buğdayın belgesini ele geçirdi. Gıda Bakanı "yemem" dediği buğdaylar soframıza ekmek olarak geliyor.


...

“Gıda sektöründe GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) ürün var mı yok mu?” tartışmasına son noktayı koyuyor. Üretimi de ithalatı da yasak olan GDO, devletin Toprak Mahsulleri Ofisi’nde bulundu. Özel bir laboratuvartarafından tespit edilen yüzbinlerce ton GDO’lu buğdayın analiz raporlarını Yurt ele geçirdi

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in “Yemem de yedirtmemde” dediği GDO’lu buğdayların Toprak Mahsulleri Ofisi’nde (TMO) “muhafaza” edildiği ortaya çıktı.
YURT, TMO’nun Mersin’deki silolarında depolanan buğdayların GDO’lu olduğunu ortaya koyan laboratuvar analiz raporlarını ele geçirdi. 100 bin tondan fazla GDO’lu buğdayın ekmek yapılıp halka sunulup sunulmadığı ise henüz bilinmiyor.

BAŞKA SİLOLARDA VAR MI?

Çeşitli gıda ürünleriyle ilgili analizler yapan özel bir araştırma laboratuvarı, TMO’nun Mersin’deki buğday silosundan örnekler aldı. Laboratuvarın sonuçlarından depolanan buğdayların GDO’lu olduğu ortaya çıktı. Böylelikle YURT’un ortaya çıkardığı rapor, Bakanlığın GDO’lu ürünlere sıkı denetim uygulamak yerine kendi depolarında tuttuğunu gözler önüne serdi. Öte yandan, Mersin TMO’da ortaya çıkan GDO skandalı, “TMO’nun başka şehirlerdeki buğday siloları da GDO’lu mudur?” sorusunu akla getirdi.

ÜRETİMİ DE İTHALATI DA YASAK

Üretimi de ithalatı da yasak olan GDO’lu ürünlere karşı sıkı bir denetim uyguladıklarını öne süren Eker’in bu skandalla ilgili nasıl bir açıklama yapacağı ise merak konusu. Daha önce GDO’lu ürünlerle ilgili çok sert açıklamalarda bulunan Bakan Mehdi Eker, mevzuatı kendilerinin çıkardığını söylemiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: "Bizim mevzuatımızda GDO'lu ürün yasak. Sıkı denetim var, mümkün değil. Tüketimle ilgili şu an itibarıyla bir tane insan gıdası olarak kullanılabilecek bir GDO'lu ürüne izin verilmiş değil. Piyasa denetimleri yapmak suretiyle bunları izliyoruz."

HER BİR SİLODA 100 BİN TON!

TMO’NUN Mersin Şubesi’ndeki siloları toplam 100 bin ton kapasiteli. Bir silosunda ise yaklaşık 2 bin ila 700 ton arası buğday yer alıyor.

 http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/
devletin-gdosu-halkin-ekmeginde-h16889.html

2013 Çiğ süt fiyatları

26.06.2012 tarihinde çiğ süt üreticileri ve süt işleme sanayicilerinin Ankara´da yaptıkları toplantılar neticesinde;
1 Temmuz 2012 - 30 Eylül 2012 tarihleri arasında 1 lt çiğ süt fiyatının 0,80 TL,
1 Ekim 2012 - 31 Mart 2013 tarihler arasında 1 lt çiğ süt fiyatının 0,86 TL
olarak uygulanacağı kararlaştırılmıştır.
Ayrıca bundan sonraki fiyat dönemlerinin 1 Ekim - 31 Mart ve 1 Nisan - 31 Eylül olarak devam etmesine karar verilmişir.